sahrut
Biri ilk diğeri sondu Kanter içinde bir yaz aralarında duruyordu Ve bahara yenildiler Şahrut taptazeydi, filizdi Yüreği güneşi içecek denli kar yangınıydı Her ucu ayrı bir yeşile sevdalı Cemreler yaşamla arasında ana sütüydü Toprak var gücüyle ayakta tutuyor Kendini ve doğurganlığını ona sunuyordu Şahrut ise; Her dalı yeşile bir tomurcukla karşılık veriyordu İçtiği her damla güneş ile çiçekleri çıtlatıyordu Sanırsın rengarenk gülümseyen yeryüzüydü Şeyduna ölüme, ölümüne yakındı, çınardı Şahrutun giyindiğini soyunuyordu Ve gelinsi donları soyunduğunda çıplaklığından utanıyordu Solan yüreğiyle her seher biraz daha sarı duruyor ve biliyordu Ten soğuması çoğu kez elinde ak kefeniyle vaktinden önce geliyordu Ölümle yakın dostluğuna biraz da bu yüzden minnet duyuyordu Seyduna ile şahrutun tek ve bütün bağları Ayrılıklarıda olan mevsimin en uzak uçlarına tutunmalarıydı Mevsim haziran sonunda kendini yakınca Koptular Ve artık birbirlerinin kışında bile yoktular. Ey Sahrud ey hayat veren ırmak yitik öyküdür, tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan, iki yürekte durmadan kanayan Öpüyorsam ayrılığı gözünden Yangın Yangın bakışların Kaçağım, eşkıya aşklar yaşarım durmadan, Kaşla göz, dağla uçurum arası
Konar göçerim Sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar Sığsın isterler defnelerim, küçücük saksılarına Yetmez dağ başlarının teslimiyeti istenir Ya katli ya ihaneti Bilmezler bir başka yol olduğunu Yani Ben Eşkıya Her puslu gözlerimdeki, Dumanlı dağlara sevdam Zülfünde gölgeye sığınmam bundandır O zaman keyif çatarım silah diye sevdanın doruğuna Buzullar erir nehirler yatak değiştirir Sevdalarını ışıklarında yıkarlar Sonrada yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar Çıplak suretlere dağ başları resmeder o dem İklim değişir hüzün olur Yüreğinden gayrısına sır vermediğim doğrudur Kaçaklık bu Hadi gel ŞAHRUDUM dağlara gövde verelim Göğsüm tahtasının altı ol Yoksa vuracak beni hasretin bir tenhada Yakışır mı bir kaçağa ecel eliyle ölmek…
gözlerinden kapı açtın buyur ettin bakışımı yüreğim ağzımda geldim inkar etmek yakıştı mı gözlerinden kapı açtın buyur ettin bakışımı davete icabet ettik kırıp gitmek yakıştı mı kolay mı kırmak bir dal gibi bırakmak bu kadar kolay mı kırmak kırık dal gibi bırakmak vakti gelmeyince ömrüm gördün mü sararan yaprak? acı su gibi durulmaz acıdan medet umulmaz gözleri hançer olanın dili ağudan kurtulmaz yüreği dertten kurtulmaz
bir ay doğdu niye doğdu beni kederlere boğdu yokluğun ömrümü sardı tütün bastım ay yarama yokluğun ömrümü sağdı tütün bastım ay yarama vedalaşmadan gidersen yürek anlar ayrılığı ayrılık da sevdadandır ben bilirim ayrılığı yüreğimi yer yaşarım ay karanlığa şaşarım zühre olmazsan geceme karanlığa karışırım zühre olmazsan geceme topraklara karışırım vedalaşmadan gidersen yürek anlar ayrılığı ayrılık da sevdadandır ben bilirim ayrılığı ayrılık da sevdadandır ben bilirim sevdalığı... bi kez kınından çekilmişti ayrılık
yanacaktı ten, yanacaktı su, yanacaktı dil bu ağulu hançerin önüne geçilemez di, geçileme di yinelendi acı, seydunanın bir avuç kalan, ufalanan bedeninde ardından gidemedi, çöldü geçitsizdi ayrılık o çölü geçemedi, kaldı artık içine gömdüğü, gün yüzü göstermediği sözlerdi şahrud başladı upuzun susmalar, bakışlarında aldı çölü, bastı sustuğu yerine kaç sevda çadır kurup sökmüştü teninden yüreğinin ufalması birazda bu göçerlerden adının anlamını aramadın akarsu yazgılım adınla kalsaydın, belki de benim olurdun öyle bakma gözlerinin şafağı iniyor, yüzümün alacasına tılsımdım her dem, yüreğimin pususunda yitip giden bense korku hançerimi suyunda biliyem susalım ayrılıklar uyuyor sinemde, uyarmayalım yüreğimiz sıyırmaz azını verenle yola çıkılmazdı , ay'dın sende yiğit hançelerce akan gözyaşları benimle saklımda saklı git, bırak bakışlarım şaşkın ve rehin kalsın akıp gidişinde görünce seydunanın gözlerini sıra dağlar çözdü kollarını öptü şahrud'un yaralı bakışlarından acıya gülmek biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun. Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel. Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda. Delice bir yangın parmaklarının buzulunda ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi. Cehennem yangınlarından Ölmeden çıktıysa bedenim; artık Benim olmalıyım, benim. Yeter yüreğimi bir çift gözün Ateşine rehin verdiğim. Ateş artığı Değildir karşılığımız. Pusatını dağ Sisinden alan, firarını mermisine Emanet eden bir namludur bu Eşkıya sevda ki; zulasında asılı Durur kefenlediği ölümü. Ellerinin çeliğine su verilmiştir ta Adem`den beri. Bilir ve intihar Cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini. Güneşin kızılca kıyametine çatar Kuruyan umut dallarını. Yanacaksa Cehennemden beter yanmalı! Kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını; Özleminin çiseyle yıkanmış şafak Değerini kim? Hani ellerine kuşlar İnerdi, kardan üşüyen kuşlar... Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay Şahrud. Eşkıya yüreğime çığ düştü Üşüyorum ha... Aç ellerini. |